8 Aralık 2010 Çarşamba
Cem Yılmaz Güzel Avrat Otu Hikayesi Av Mevsimi Filminden
Güzeldirler
ama zehirleyerek öldürürler!
Bu sahnenin videosuna facebook sayfamızdan ulaşabilirsiniz;
5 Aralık 2010 Pazar
Ete Kurttekin - Benden Adam olmaz | Av Mevsimi Soundtrack
Cem Yılmaz - Hayde | Av Mevsimi Filmi
2 Aralık 2010 Perşembe
Av Mevsimi Açılmadan Yavuz Turgul
avuz Turgul’un son filmi Av Mevsimi, Şener Şen, Cem Yılmaz ve Çetin Tekindor’lu kadrosuyla, 3 Aralık’ta gösterime giriyor. Film henüz gösterime girmeden, ve sayfalar mezkur filmin eleştirileri ile dolmadan, Yavuz Turgul sinemasına dair yıllardır kurcalanan bir konuya değini yapmakta fayda var.
Özellikle 1996 yapımı Eşkıya ile, gişe anlamında Türkiye sinemasını ayağa kaldıran Yavuz Turgul, bu film sonrası sinema seyircisinin de yakın takibi altına girdi. Ancak seyirciden gelen dolaylı talep, beklendiği kadar kısa zamanda arz bulmadı ve Turgul bir sonraki filmi için tam 9 sene bekledi. 2005 yılında gösterime giren Gönül Yarası ve 2007 tarihli (senaryosunu yazdığı) Kabadayı ile eski ritmini yavaş yavaş bulmaya başlayan yönetmen, bu kez de birçok ağızdan gelen aynı eleştirilerle karşı karşıya kaldı: Yavuz Turgul ve Şener Şen kendilerini tekrar ediyor.
Av Mevsimi gösterildikten sonra muhtemelen tekrar ayyuka çıkacak bu eleştirilerin ağırlık merkezini oluşturan nokta ise, ikilinin Eşkıya sonrası filmlerde Eşkıya’yı tekrar ettiği, böylece tutmuş bir fikrin ekmeğini yediği. Bir Yavuz Turgul filmi için bu yakıştırmayı yapmak, Turgul’un ilk filmini Eşkıya sanmakla beraber anılmalı bir yerde. Yavuz Turgul’un 1996 yılında yaşlı eşkıya – genç serseri ikilisiyle bir damar bulduğunu ve sonraki iki filminde bunu tekrar ettiğini iddia etmek, Eşkıya’dan yaklaşık 10 sene evvel çekilen Muhsin Bey’i, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ni, Züğürt Ağa’yı izlememiş- yahut iyi okumamış- olmakla açıklanabilir ancak.
Yavuz Turgul, 1985 tarihli (yine sadece senaryosunu yazdığı) Züğürt Ağa’dan beri, belirli bir derdi olan, belirli temalar üzerine film yapan bir yönetmen. En sevdiği tema ise şüphesiz gelenek – yenilik çekişmesi, diğer bir deyişle eskiye ait olanın, yeni olanla çatışması. Köydeki varını yoğunu satıp şehre geldikten sonra şehrin alengirli dünyasına yenilip her şeyini kaybeden Ağa da, arabesk müziğin hızlı yükselişi karşısında halk müziğini korumaya çalışan Muhsin Bey de, aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni olmasına rağmen saygı görmek için politik mesajlı bir film çekmesi gerektiğini inanan Haşmet Asilkan da, yenilenen eğlence dünyasında hala eski tip gösterileri ile kendilerini ifade eden Abidin-Mahmut ikilisi de, yeniyle derdi olan, eski değerlerin elden gidişini hüzünle idrak eden karakterler. Haliyle eski bir eşkıyanın günümüzün şehir eşkıyalarıyla karşılaşmasını anlatan nefis film Eşkıya da, Yavuz Turgul sineması için bir başlangıç noktasını değil, bilakis incelikle işlenmiş bir filmografinin ehemmiyetli bir parçasını temsil ediyor. Yavuz Turgul’un her filmde aynı şablon üzerinden başka başka meselelere eğildiğini görmek için ise filmlerin konularını okumak dahi yeterli.Sorunun Eşkıya’da olmadığını, Yavuz Turgul’un “aynı filmleri çekmeye” yıllar önce başladığını anladık. Peki Yavuz Turgul sineması hâlâ kendini –hem de 25 yıldır- tekrar ediyor mu? Aslında bu soruya çok net bir cevap sunmanın vicdani olmayacağını düşünüyorum. Neticede her insanın sinema algısı farklılık gösterir. Değişik türlerde yetkin eserler sunan bir yönetmeni daha kayda değer bulana da, gerçek yönetmenliğin belirli bir alanda ustalığını sergilemekten geçtiğini iddia edene de aynı oranda saygı duymak durumundayız. Ancak Yavuz Turgul’u eleştirirken ikiyüzlü bir eleştirel tavır takınmak, daha kibar şekilde ifade edecek olursak, Turgul ve Şen’in filmleriyle ilgili “çifte standart uygulamak” yapılabilecek en büyük yanlışlardan biri. Dünya sinemasında filmografisi boyunca belirli temaları incelikle işlemiş ve adeta belli şeylere “kafayı takmış” yönetmenlerin varlığından haberdarız. Kariyeri boyunca batıda silahlar arasında kalmış yalnız kahramanları, insanlar arası ilişkilere saplanıp kalmış entelektüel adamları, fantastik bir dünyanın içine düşmüş şaşkın karakterleri, şehrin arka sokaklarındaki ağzı bozuk ani-kahramanları veya onuru için yaşamış savaşçıları anlatarak kendince bir tarz yaratmış ustaları büyük bir saygıyla anarken, Türkiye’nin parmakla gösterilecek Auteur sinemacılarından olan Yavuz Turgul için “tekrar” suçlamasında bulunmak, hakkaniyetli bir eleştirinin gereklerini yerine getirmemek demektir.
Son cümlemizi de biraz polemik soslu hazırlayalım: Evet, belki Yavuz Turgul her filminde kendini tekrar ediyordur, ama geçmişte Vittorio De Sica kendini ne kadar tekrar etmişse, Michael Haneke şu an kendini ne kadar tekrar ediyorsa, Yavuz Turgul da o kadar tekrar ediyordur. Fazlası değil.
17 Ekim 2010 Pazar
Şener Şen Cem Yılmaz'a neden tokat attı?
Cem Yılmaz: Başlıyorum o zaman… Büyük bir ifşaatla… Ben çocukken Şener Şen’i arkadaşım zannediyordum! Belli ki bir zamanı gelecek ve buluşacağız çünkü beni en iyi o anlar diye bir düşünce… 1979-80’lerde Arzu Film’in filmlerini canlandırmak üzere kostümlerin durduğu bir gardrobum vardı. Tosunpaşa için fes, Davaro için şalvar filan…
Şener Şen: Nereden buluyordun o kostümleri?
CY: Diktiriyordu annem. Sonra eve bütün komşuları çağırır, “Haydi Cem Davaro’yu yapsın” derdi. Ben şalvarı giyer, filmin jeneriğinden itibaren sahne sahne oynardım. Tabii hep Şener Şen olurdum, onun repliklerini ezberlerdim. Sonra 1980’lerin ortasında 15-16 yaşlarındayken bir rüya gördüm.
ŞŞ: Hayırdır inşallah!
CY: Tabii. Rüyamda sizinle bir tiyatro oyunundayız belli ki… Çünkü ikimiz de kostümlüyüz. Sizin kahküllü bir peruğunuz filan var. Geliyorum yanınıza, “Sahneye, şey, ben, acaba, ne taraftan..?” filan diye gevelerken, Çaatt! diye bir tokat indirip, Erol Taş havasında kahkahayı patlatıyorsunuz. Allah Allah diyorum, Şener Abi de filmlerde hiç kötü adam olmazdı, nereden çıktı bu tokat?!
ŞŞ: Rol icabıdır!
CY: Evet abi mutlaka… Sonra sizinle 1995’te karşılaşmıştık, hatırlıyor musunuz? Size bu rüyayı anlatmıştım, bana tokat atıyordunuz demiştim. Siz de “Aaa sana el vermişimdir” demiştiniz.
ŞŞ: Biraz şiddetli vermişim.
CY: Abi eminim sizin filmlerinizi izleyen milyonlarca insanın böyle tuhaf hikayeleri vardır ama sonradan ben komediyle uğraşan birine dönüşünce ayrı bir önemi oluyor bu hatıraların. Mesela Ozan’ın(Güven) da Şener Şen’i canlandırdığı kasetleri varmış çocukluktan kalan.
ŞŞ: Öyleymiş, İkinci Bahar setinde ilk karşılaştığımızda anlatmıştı.
CY: Şener Abi, peki sizin çocukluğunuzda böyle örnek aldığınız biri var mıydı? Sizin için Şener Şen kimdi, babanız Ali Şen mi mesela?
ŞŞ: Babam konusu ilginçtir… Adana’da halkevlerinde oyuncu olarak yetişmiş. İstanbul’a 1950’lerde geldiğimizde babamın çok mesleği vardı. Hem fabrikada ustalık yapıyordu, hem de marangozdu. Ama Adana’dan kalan oyunculuk onu bırakmadı. Şimdi Ferhan Şensoy’un oynadığı Ses Tiyatrosu’nda Vahi Öz’ün grubunda oynarken babamı hatırlıyorum.
CY: Ne oynuyorlardı?
ŞŞ: Yerli vodviller. Danslar filan edilirdi. Hatta bir oyunda parende attığını çok iyi hatırlıyorum. Tiyatroculuktan sinemaya 1959’da Yılanların Öcü’yle geçti babam. Ama beni tiyatro daha çok ilgilendiriyordu biliyor musun. Sinemaya gerçek anlamda merakım Arzu Film’le başladı. Ondan önce bütün hayatım tiyatroydu, büyüleniyordum. Zeytinburnu’nda gecekonduda oturuyorduk. Herkes kahveye giderdi, maça giderdi oralarda. Bense İstanbul’da ne kadar oyun varsa bulup izlemek derdindeyim.
CY: Benim size özenmem gibi sizin Ali Şen’e özenmişliğiniz var mıdır?
ŞŞ: Erkek çocuk-baba ilişkisi başlı başına bir olaydır. Tabii özenirdim ama film oyuncusu olmasına değil, oyuncu olmasına.
CY: Peki komediyle ilgilenmek, komik olmak çocuklukta bir mesele miydi sizin için?
ŞŞ: Komediye yatkınlığım vardı ama karakterim sakin ve durgundur. O yüzden daima komiklik yapmazdım. Sadece keyifli olduğum zamanlarda döktürürdüm. Bilmediğim coşkulu yanlarım ancak öyle çıkardı ortaya. Hala da öyle. Ama ben geleneksel aile yapısında büyüdüğüm için babamın ciddi bir otoritesi vardı evde. Onun yanında espri yapmak bir yana, konuşamazdık bile çoğu kez.
CY: Öyleyse sizin benimki gibi “Cem şalvarı giysin de bize Davaro olsun” gibi anılarınız yok?
ŞŞ: Mümkün mü canım, yok öyle bir şey! Babam bana oyunculukla ilgili ne engel oldu ne de destek. Ben tiyatroyla ilgilendiğim zaman karışmadı, özgür bıraktı.
CY: Ali Şen’i de bir sürü komedi filminde görmemize rağmen oyunculuğa komedi yapmak için başlamamış, siz de öyle?
ŞŞ: Doğru. Oyuncu olmaktı benim meselem ama komediye de yatkındım. O yanım da tiyatro oyunlarında yavaş yavaş öne çıkmaya başladı.
CY: Peki sizin döneminizde komediye bakış nasıldı?
ŞŞ: 1967’de Şehir Tiyatrosu’na girdiğimde tiyatroda çok bilinen komik kişiler vardı: Vasfi Rıza, Gazanfer Özcan… Atacan Arsever jön-komikti.
CY: Jön-komik… Yani hem yakışıklı hem komik. Benim gibi…
ŞŞ: Evet evet!
CY: 60’lar, 70’lerdeki komiklerin itibarını merak ediyorum aslında abi… Ödül ve festival sözkonusu olduğunda komiklerin boynu bükük bir hali vardır ya, hep öyle miydi?
ŞŞ: Eskiden de öyleydi. Komedi hafif bir kategori olarak görülür her zaman. Halbuki komediyi başarmak çok başka yetenek ister, zordur.
CY: Ama dünyanın her yerinde muamele böyle değil mi komik adama karşı. Komik daha underground bir itibara sahip.
ŞŞ: Bu neye benziyor biliyor musun? Edebiyatta çok satan yazarlar bir kesim tarafında küçümsenir, edebi değeriyle ilgili büyük bir soru işaretiyle dolaşır ya… Oyunculukta da komedi böyledir. Kitlesi geniş olanlara soru işareti konur, yapacak bir şey yok.
CY: Rüştünü ispat edene kadar, ki burada rüşt ancak yaşla gelen bir şey, yabancı ülkelerde de komedyenlere şüpheyle bakılır. Örneğin Oskar törenlerinde çoğu zaman bütün töreni bir komedyen sunar, şovun bütün yükünü o sırtlanır. Ama onlar nadir ödül alır. Çok tuhaf.
ŞŞ: Ben mesela hayatım boyunca ödülü kafama takmadım. Bütün içtenliğimle söylüyorum. Önce kendimi mutlu etmem gerekiyordu. Yaptığım işten memnun muyum? Benim için ölçü bu. Memnunsam ödül varmış, yokmuş umurumda olmaz.
CY: Sizi nasıl bir iş memnun ediyor?
ŞŞ: İnan sana bir formül ya da kriter söyleyemem. İşine, zamana, çalıştığım arkadaşlara göre değişir benim bir filmden aldığım tat. O kriteri belirleyen bir de şu var: Sen hayattan ne bekliyorsun? Hayatı nasıl algılıyorsun?
CY: Hayatta ne yapıp yapmayacağıma karar verirken nasıl bir yol izliyorum biliyor musunuz abi? Örneğin, içimden bir ses tiyatro sahnesine uygun olmadığımı söyler hep. O sesi dinlerim ve heves etsem bile bazı şeylere hiç girişmem. Lisede bir vesileyle sahneye çıktığımda öğretmen bana “Sen! Ayrıl.. Çok güldürüyorsun arkadaşlarını, hadi bakiim” demişti. Anladım ki ekip ruhu gerektiren o iş bana olmuyor. Bir gün bile konservatuara gitmeye heves etmedim. Herhalde benim kabiliyetim buna yetmez diye düşünüyordum.
ŞŞ: Kesinlikle katılmıyorum, sende az bulunur bir sahne kabiliyeti var.
CY: Dışarıdan baktığımızda biz sizin kariyerinizle ilgili her şeyin yolunda gittiği gibi bir hisse kapılıyoruz. Öyle miydi gerçekten? En başlarda hevesinizi kıran şeyler var mıydı?
ŞŞ: Hiç başıma gelmedi. Oyunculuk öyle bir meslek ki kendinizle ilgili şüpheye düştüğünüzde seyirciden hemen cevap gelir. Ya o şüpheniz doğrulanır ya da kuru bir vesvese olarak rafa kalkar, tozlanır. 16-17 yaşında İstanbul Erkek Lisesi’ne giderken Cağaloğlu’ndaki Yeşilay Derneği’nin amatör tiyatro derneği vardı. İlk orada sahneye çıktığımda bile o cevapları seyirciden alırdım, hatırlıyorum.
CY: Vay be bir derneğin amatör tiyatro kulubü var. Çok ileri bir ülkede yaşamışsınız abi, hangi ülkeydi o, isim verebilir misiniz?
ŞŞ: Her yerde vardı o kulüplerden ve gençliğin enerjisi böyle tiyatro, müzik, spor kulüplerine giderdi.
CY: Benim hiçbir zaman bir büyük hocam ya da yol gösterenim olmadı. Sizin var mıydı?
ŞŞ: Hayır. Aynı senin gibi yalnızdım mesleki kararlarımda. Ama böyle olduğu daha iyi oldu çünkü oyunculuk tavsiye mektubuyla ilerlemez. Sular İdaresi’nde tanıdığın olur da, orada kadro boşaldığı vakit haber gelir, başvurursun… Öyle değil ki… Seyirci seni onaylar, sana bir tek o yol gösterir.
CY: Şener Abi, ben çocukken sizi arkadaşım zannederek aslında kendi çapımda ustamı yaratmış oldum. Çünkü televizyonda filmlerinizi izlediğimde sizin yeteneğinizden pay biçerek kendimi ölçerdim bir nevi.
ŞŞ: Tek başınasın ama sağduyun var değil mi? O sende çok güçlü çünkü sürekli proje bombardımanı altındasın. Sağduyun olmasa, kendine özgü çizgini iyi belirlememiş olsan, o karmaşa içinde yuvarlanıp gidersin, bir daha da yolunu bulman zor olur. Önce hepimiz taklitle başlamışızdır ama sonra kim olduğumuzu buluruz. Ve ona göre hayatımızı şekillendiririz.
CY: Mesela kimi taklit ederdiniz?
ŞŞ: Mesela okuldaki hocaların aynısını yapardım. Boş derslerde beni çıkarırlardı. Bir gün matematikçi olarak girerdim kapıdan, bir gün coğrafyacı. Bir keresinde nöbetçi hoca dolaşırken bir bakmış ki bizim sınıftan çıt çıkmıyor ama kürsüde ben oturuyorum. Napıyorsun evladım diyor, ders anlatıyorum diye cevap veriyorum gayet doğal bir şekilde.
CY: Abi hiç beden hocasını taklit ettiniz mi? Badi Ekrem’e altlık olarak filan?
ŞŞ: Yok, yalnız geçen gün Hababam Sınıfı’ndaki o halime baktım, şaşırdım. Şimdi olsa o performansı çıkaramam herhalde. O enerji, o ifade yok artık bende. Gitti…
Yarın: Onlara niye klişe kırıcı denir, açıklıyorlar.
Büyük buluşma
“Nasıl yani” dedi, “Röportajı sen yap, ne demek?”
“Şu demek; soruları sen hazırlayacaksın, sen soracaksın…”
Telefonda bariz bir sessizlik oldu. “Alo?! “
“İyi de Şener Abi kabul eder mi?”
“Etti.”
Bir öğle vakti fotoğrafçı Mehmet Turgut’un Beşiktaş’taki stüdyosunda buluşulacak. Cem, birkaç dakika sonra Şener Şen’i almak için otomobiliyle Cihangir’e sapacaktı. O sırada aradı…
“Bu fikri kafama soktuğundan beri uyuyamıyorum! Şu anda çok heyecanlıyım, sen havanda mısın?”
Gazeteci değildim ben o öğlen. İki büyük oyuncunun mizah, dostluk, yalnızlık, hayatta bir usta aramanın meşakkati üstüne sohbetini onların bir hayranı olarak dinledim. Röportajı Cem yaptı. Ezgi Başaran
11 Ekim 2010 Pazartesi
Cem Yılmaz'dan Av Mevsimi ile ilgili çarpıcı açıklamalar!
Cem Yılmaz Av Mevsimi ile ilgili, "Çok teklif alan kimse olmadım. Komedi olunca değerlendirme daha acımasız oluyor. Av Mevsimi'ni izlerken duygu yoğunluğu oluyor. İsimler çok önemli. Sektörün dışından bir oyuncu olarak kendimi tabir ediyorum. Oyunculuğum tartışılır, ben rastladım tartışıldığına! Yavuz Ağabey ve Şener Ağabey'in olduğu bir filmde yer almak istemeyen kimse yoktur. Ben de o yoğun duygulardan kabul ettim. Elimden geleni yaptım." dedi.
"Bu projede çok çömezler vardı. Ustalar bize böyle bir imkan vermişler. Genelde bir önceki jenerasyonla şimdiki jenerasyonun kaynaştığı işler çok fazla yok." diyen Cem Yılmaz şöyle devam etti:
"Bizim el yordamıyla onların filmlerini izleyerek o duygulara benzeyen, o film yapma duygusunun ortak çıkması hoşuma gitti. Mesela ben Gölge Oyunu'na özenerek Hokkabaz'ı oynadım. Meseleye bakışlarını, hele hele sizin duygularınızla benzeştiğini görünce çok mutlu oldum. Yaş tahtaya basmak istemiyorum. İyi filmler yapmak istiyorum."
Daha önce adını kullanarak alınan Facebook ve Twitter hesaplarını üzerine aldığını burada sadece duyuru yaptığını söyleyen Cem Yılmaz, "Sosyal paylaşım ne demekse! Eğer sosyalseniz ve paylaşımcıysanız anlam taşıyan şeyler. Ben komedyenim diye aynı zamanda sosyal ve paylaşımcı olduğumun zannedilmesi garip."
"Dahi çocuk olmaktansa daha iyi çocuk" olmanın önemli olduğunu kaydeden Cem Yılmaz, "Duygulu biri olmayı esprili biri olmaya tercih eden bir insanım" dedi.
1 Ekim 2010 Cuma
16 Temmuz 2010 Cuma
Av Mevsimi [2010] - Kadroya Bak !?
Eğer türk sinemasında bir film yap ve istediğin 3 oyuncuyu koy deseler bu isimler Şen,Tekindor ve Bilginer cevabını veririm..
Burda ise daha iyisi var. Şen,Yılmaz,Tekindor,Yalabıyık gibi 2 muhteşem ve 2 iyi oyuncunun birleşmesiyle oluşan bir film karşımızda. 10 Aralık 2010 tarihinde vizyona gircek olan bu filmde; bir cinayet araştırması sırasında hayatları altüst olan üç polisin hikayesinden bahsediliyor.
Yönetmenliğini türk sinema tarihinin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilen ''Eşkiya'' ve ''Gönül Yarası'' filminden tam 6 yıl sonra tekrar yönetmenlik koltuğuna geçen Yavuz Turgul yapıyor. Çekimleri biten film umarım böyle bir kadronun hakkını verebilcek ve bu kadroyu afişlerde gören seyircinin beklentilerini karşılayacak kadar iyidir. Kendi adıma düşüncelerim ise, bir filmde Şen ve Tekindor aynı anda oynuyor ve Yılmaz onlara eşlik ediyorsa, bu filmin türk sinemasının en iyi filmlerinden biri olacağına inandığımdır. Umarım büyük bir hayal kırıklığı yaşatmaz bana ve sinemalara geldiği zaman keyifle izlenecek bir film olur!
11 Temmuz 2010 Pazar
Yavuz Turgul, yeni filmi “Av Mevsimi”ni anlattı.
“Av Mevsimi”nin yaratım sürecinde hiçbir şeyin peşinden gitmediğini söyleyen Turgul, “Bir temadan hareket etmem. Akıl fikirden ziyade, hikâyelerimi sezgi ile oluşturmaya gayret ederim. Her yazdığım hikâyenin içinde her şey kendiliğinden gelişir ve oturur” dedi. Turgul, filmin hikâyesini ressam Yavuz Tanyeli’nin bir desen çalışmasından ilham alarak oluşturmaya başladığını söyledi.
“Av Mevsimi”ni Şener Şen için mi yazdı?
Yavuz Turgul, Nuriye Akman’ın Şener Şen ile ilgili sorusuna “Filmi tabi ki Şener Şen üzerine yazdım. Ama Av Mevsimi’nde çok karakter var. Eşkıya ya da Gönül Yarası filmlerindeki gibi tamamen Şener Şen’e yaslanmıyor. Kahramanlar arasında en önde duran tabi ki Şener Şen.” diye yanıt verdi.
5 Temmuz 2010 Pazartesi
Şener Şen Afişi
Melisa Sözen Afişi
Okan Yalabık Afişi
Av Mevsimi Filmi için Okan Yalabık'ın resmi kullanılarak hazırlanmış afiş:
Sen gerçekten delisin!
Senin kapatılman lazım!
Çetin Tekindor Afişi
Cem Yılmaz Afişi
25 Haziran 2010 Cuma
Basında Av Mevsimi!.
Cem Yılmaz ve Şener Şen’in cinayet masası polislerini canlandırdığı filmde ayrıca Çetin Tekindor, Melisa Sözen ve Okan Yalabık rol alıyor.
Yapımcılığı Fida Film ve Profilm’in üstlendiği ‘Av Mevsimi’nin ön çalışmaları 1 Mart 2010’daki okuma provalarıyla başladı.
Filmin nisan ayında başlayan çekimleri sekiz buçuk hafta sürdü. Görüntü yönetmenliğini Uğur İçbak’ın yaptığı filmin müziklerini Tamer Çıray yapacak.
75 kişilik bir teknik ekiple çekilen filmin sanat yönetmeni Sırma Bradley, kostüm tasarımcısı ise Gülümser Gürtunca...
Mynet - 'Av Mevsimi' Aralıkta vizyonda
National Turk - Av Mevsimi filminin çekimleri tamamlandı
Başrollerini Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Melisa Sözen ve Okan Yalabık'ın paylaştığı; Yavuz Turgul'un 'Gönül Yarası' filminden altı yıl sonra hayata geçirdiği 'Av Mevsimi' projesinin çekimleri tamamlandı. Daha çekimleri başlamadan büyük ilgi gören proje başlangıçta; oyuncuları nedeniyle komedi gibi algılandı.
8.5 HAFTADA ÇEKİLDİ
Yapımcılığı Fida Film ve Profilm tarafından üstlenilen 'Av Mevsimi'nin ön çalışmaları 1 Mart 2010'daki okuma provalarıyla başladı. Filmin nisan ayında başlayan çekimleri 8.5 hafta sürdü. 'Av Mevsimi'nin vizyon tarihi ise aralık olarak belirlendi.
İKİ KUŞAK BİRARADA
Görüntü yönetmenliğini Uğur İçbak'ın yaptığı filmin müzikleri; Tamer Çıray imzasını taşıyacak. 75 kişilik teknik ekiple, 35 mm olarak çekilen filmin sanat yönetmeni Sırma Bradley, kostüm tasarımcısı ise Gülümser Gürtunca. Filmde; Rıza Kocaoğlu, Mustafa Avkıran, Nergis Çorakçı, Mahir İpek, Emine Şans Umar ve Bartu Küçükçağlayan gibi, hem genç hem de deneyimli kuşağın önemli isimleri de yer aldı.
ÇOK ÖNEMLİ BİR HADİSE
'Av Mevsimi'nde cinayet masası dedektifini canlandıran Cem Yılmaz, geçtiğimiz günlerde "2010'un çok önemli bir hadisesi olacak" dediği filmle ilgili şu açıklamayı yapmıştı: "Bir polisi oynamak, benim bütünüyle tür değiştirdiğim anlamına gelmiyor, fakat komedinin dışındaki projelerde de yer almak istediğim bir şeydi. Bugüne dek 'Sizin bugün sahneniz bitti, eve gidebilirsiniz' dedikleri tek film bu oldu."
Başrollerinde Şener Şen, Cem Yılmaz, Okan Yalabık ve Çetin Tekindor’un oynadığı, Yavuz Turgul’un yönettiği Av Mevsimi’nin çekimleri tamamlandı. Film Aralık ayında vizyona girecek.Yapımda, Yavuz Turgul filmlerinin değişmez oyuncusu Şener Şen’in yanı sıra son yıllarda sadece senaryosunu kendi yazdığı filmlerde rol alan Cem Yılmaz da kamera karşısına geçti. Şen ve Yılmaz’ın yanı sıra Çetin Tekindor, Melisa Sözen ve Okan Yalabık’ın da rol aldığı filmin nisan ayında başlayan çekimleri, geçtiğimiz gün tamamlandı. 75 kişilik bir teknik ekiple 8,5 haftada çekilen filmin görüntü yönetmenliğini Uğur İçbak yaptı.
AV MEVSİMİ FİLMİNİN TEASERI İÇİN TIKLAYIN
Yapımcılığını Fida Film ve Profilm’in üstlendiği, kadrosunda Rıza Kocaoğlu, Mustafa Avkıran, Nergis Çorakçı, Mahir İpek, Emine Şans Umar ve Bartu Küçükçağlayan gibi başarılı oyuncuların da yer aldığı “Av Mevsimi”nin müzikleri ise Tamer Çıray’a emanet edildi. Bir cinayet araştırması sırasında hayatları altüst olan üç polisin hikayesini konu alan filmin aralık ayında seyirciyle buluşması planlanıyor.
24 Haziran 2010 Perşembe
Av Mevsimi Filmi Tanıtım Sayfası
Filmin tanıtım sayfasını açtık,
http://www.facebook.com/pages/Av-Mevsimi/131842946838360
Katılımlarınızı Bekliyoruz
Av Mevsimi Filmi Tanıtım Videosu
Cem Yılmaz GORA, AROG ve Yahşi Batı filmlerinden sonra şaşırtıcı bir şekilde güldürmeyen bir filmde rol alıyor.
Rekor kırmaya aday bu filmi merakla bekliyoruz.